6 Mayıs 2010 Perşembe

ben şahsen bizzat kendim

Berlin'in bana kattığı-katacağı en önemli şey kendimi tanımam olacak sanırım. Ne kadar tuhaf bir insana dönüşebileceğimi anlıyorum burada. Aslında ne kadar karamsar olduğumu... Evimde (ahh evim canım evim güzel evim dokunmayım ağlarım) neredeyse sadece kendi odamda yaşadığım için yalnızlığı sevdiğimi bilirdim ama yalnızlığı ne kadar çok seviyorsam sessizlikten de o kadar nefret ediyormuşum meğer. Ya da daha doğrusu yalnızlığımın dışında kalan sessizlikten nefret ediyormuşum...

İnsanın kendine sakladığı bir yaşam alanının olması ne kadar önemliymiş onu da görüyorum burada. Pazartesi taşındım, artık gönül rahatlığıyla evim diyebileceğim bir odam, yalnızlığımı yaşayabileceğim bir yerim var. Ama o kadar. Öyle olmalı yani. Ben evden çıkınca hayatın içinde bulmalıyım kendimi. Benim için mutlu bir hayat böyle olurmuş anladım. Burada menopoz havasının yarattığı moral bozukluğuna eklenen sessizlik sinirlerimi bozuyor. Git git ağaç, kuş, dal, yaprak, böcek... Hani insan, hani insan konuşması? Geçen gün sabahleyin otobüs durağında beklerken bir serçenin yemeye çalıştığı yapraktan çıkan çıtırtıları duyunca ufak çaplı kalp krizi geçirdim örneğin. hadi ben köyde yaşıyorum ama şehir merkezi de böyle, sessiz ve sinir bozacak kadar sakin. Yine de bugün iliklerimize kadar ıslanmak pahasına -evet evet burada aylardan mayıs mevsimlerden bahar bulutlardan sağanak- Türk marketine gidip kendimi mutlu ettim. Özlem ağır basınca ya da Berlin sinirimi bozunca kendimi ya hakikaten güzel olan çikolatalarına ya da Türk yiyeceklerine vuruyorum. İşe yarıyor:) Markette "İnanmıyorum ya hamsi var!!" ya da "Ben de tahin helvası buldum" gibi cümleler kurup normalde hiç sevmediğim şeyleri görünce sevindirik oluyorum, gittikçe tuhaflaşıyorum:)

Bir diğer klişemiz de bütün Akdeniz insanlarıyla anında kaynaşmak ve ortam müsaitse Fransızlara damat halayı öğretmek, Fransızlarla Kreuzberg'de horon tepmek, halay çekmek daha sonra Yunanlarla sirtaki-halay ortaya karışık danslar etmek araya İtalyanları katmak falan filan. En komiği de bütün bu insanlarla konuşmaları Almanca yapmaya çalışmak.

Yarın 3 Fransız 2 Türk olaraktan Prag'a gidiyoruz, yani yine bir 3 günlük internetsiz dönemim olacak. Eh buna da alıştık zaten, yeni evim nihayet internetim dedim de ne oldu, ödevlere gömüldüm sonuçta... Neyse, bakalım bu düzen ne zaman oturacak? Sanırım tam dönecekken...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder