30 Aralık 2010 Perşembe

2010 izlenimleri - 1

Son üç-dört gününde bile bana ders çalıştıran, kan kusturan, sabahlatan 2010... Beni büyüten, güçlendiren sonra da yaşlandıran 2010... Demek bitiyorsun şimdi.

Aralığın 30unda 2010 deyince şimdi 3 şey geliyor gözümün önüne hemen: başta tabii ki Berlin, sonra kağıtlar arasında kaybolmuş kafası karışık bir bünye ve hastaneler... Başlayalım bakalım istediğimiz sorudan.

Çinliler hayvanlarla adlandırırsa yılları ve ben de hani ille zorlamak bi nesne yakıştırmak istersem benim için kağıt yılıydı 2010. Ocakta başlayıp mart sonuna kadar süren kabul-vize-sigorta trafiği, nisandan sonra yerini okul kaydı, yurt kaydı, rathaus bürokrasisi, oturma izni, para verdin-form doldurdun paranı geri aldın, bitti mi sandın haydi şimdi bunnların hepsini bir kez de sondan başa yapalım koşturmacasına adandı ta ki ağustosun 15ine kadar. Sonrasında da geldin, hani belgen, hani schein'ın, hani damgan, al bu formu da doldur, yetmedi bunu da doldur, ders saydır, dilekçe ver, mail yaz bürokrasi bu kolay mı sandın çıldırması ile geldik ekim-kasıma. Bu sırada da Boğaziçi'nin "senior" anlayışıyla kesin olarak yüzleştik. Hiç kıllanmamışız niye senior diye Amerika'dan aparttık demiş geçmişiz. Halbuki gerçekten de bir junior'dan senior'a geçme sürecinden, ders yükünden saçların dökülmesinden, yer yer ağarmasından, yüzümüzün makalelere ya da bilgisayar ekranına yapışmasından, gözlerin 2 numara daha büyümesinden, kafeinin gittikçe etkisizleşmesinden kelli senior demişler bize. Bildiğiniz yaşlanmışız ruhen...

Berlin... Ne güzeldin sen Berlin... Ne de çok saydırmıştık sana oysa bahar-yaz bildiğimiz bize erguvan seyretme-yeşil erik yeme mevsiminde buz gibi soğuktun, sessiz içine kapanık ve depresiftin, mekaniktin bizim gözümüzde. Ama bizimdin sen ya! Özgürlüğümüzdün, kuralsızlığımızdın, başımıza buyrukluğumuzdun onca duvarlarına, sınırlarına rağmen. Yeniliktin, "akşam ne yiyeceğiz?"din, "yine mi tekno müzik?!"tin... Karnavaldın, festivaldin ve aynı zamanda bunalımdın nasıl oldu biz de anlamadık. Şimdi Almanlara, Berlinerlerine bile "Ben böyle kış böyle kar görmedim" dedirtecek kadar beyaz olmuşsun ya bize hep griydin. Amaaa çıldırtan kurallarına, hayatı zor ve dar etmene, monotonluğuna rağmen renkliydin bizim için, sevmiştik seni biz pek çok. Kıymetini de her güzel şey gibi bittikten sonra daha iyi anladığımızdın. Sen bizi istemesen de, "Hep böyle kal, hep bana yakın..." olur mu?

Büyüdük 2010da. Ben kendi adıma büyüdüm ama etrafım da aynı biliyorum. Erasmus'un öte yanından bakınca gerçek hayatı daha da yakınımızda gördük hepimiz. Gidip "yaban ellerde" aylarca kendi başına yaşamış, tek başına başının çaresine bakmış ve evet kaçınılmaz olarak yalnızlığa biraz daha fazla bağlanmış olarak geldiğimizde mutlu sondan sonrası soruldu hepimize, ama sesli ama sessizce... Büyüdük. Bugün en sesli olarak Foreign Policy dersimizin -Allahıma şükürler olsun ki!- son dersinde "Yahu Dışişleri diyorum yok diyorsunuz, akademi diyorum yok diyorsunuz, ne olacaaaanız siz büyüyünce evladım?" diyen pek sevgili hocamıza bakıp "Boşverin Hocam daha büyüyecek 6 ayımız var." dedik. Yalandı, çoktan büyümüştük. Ve büyümüş herkes gibi kafamız karışıktı.

Büyümek demişken es geçmemeli, ne de çok sözlenme, nişanlanma efendime söyleyeyim "niyetimiz ciddi" evresine geçen ilişki gördük, duyduk bu sene değil mi? Neler oluyor? Büyüdük tamam da abartmayalım yani. Gelmeyin benim üstüme böyle şeylerle. Korkuyorum anne...

Arkası yarın...
Spoiler: "Yaşlanmak"

12 Aralık 2010 Pazar

dar mekanlardan kaçmak

Kaçabilir miyiz dar mekanlardan? Bu dönem üstümüzden silindir gibi geçerken biraz zor, içimiz daraldı bir kere önce kendimizi ferahlatmak gerek. Biraz kendimize zaman ayırmak mesela, vazife gibi, saate baka baka kafa dağıtmak gibi değil ama. Hesapsız kitapsız, saate bakmadan, kafamızı kurcalayanları en aza indirmiş şekilde. Biz ferahlarsak biraz bu dar mekanlar da genişler, boğulmaktan kurtulur muyuz acaba?

Daha çok zaman var o güne değil mi? Yine saate tarihe baktığıma göre evet o hale gelmemize daha çok var. Bari şarkılar dinleyelim onlar açsın içimizi şimdilik...

"Gece gündüz bana birdir ah güzelim
Çünkü gözlerim hep kördür
Kanatsız kuş olmak zordur ah güzelim
Denize varmayan ırmak

Gör beni gör beni gör gel gözüm ol gör beni
Sar beni sar beni sar gökyüzüm ol
Uç beni uç beni uç yavru kuş ol uç beni
Geç beni geç beni geç kanadım ol

Bırak uyusun şu deniz kanatlarımın altında
Gel gezmelere gidelim biz bulutların asfaltında
Hiç yaşamamışız gibi olacak sonunda
Ben kendi yoluma gideceğim güneş kendi yoluna

...."

* Ezginin Günlüğü - Martı

11 Aralık 2010 Cumartesi

şaka

Politika, gündem vs. Hani biz bunları okuyoruz falan diye uzaktan çok ciddi işler peşindeyiz gibi mi görünüyoruz acaba? Aslında ortam o kadar laçka ki ciddi olmak isteyen az sayıda kişi de varsa ileri derecede sinir bozukluğundan mütevellit gülme krizleri geçiriyordur gizli gizli. Geri kalanımız boşverdik zaten bu dünyadan adaam olmaz, bizden de...

Geçen haftaki Wikileaks saçmalamalarından sonra buyrun size iki örnek daha. Şaka gibiyiz efem, aslında her şey şaka, her şey zaytung...

1) Thomas Friedman: "I’ve long had a soft spot for Turkey. I once even argued that if the European Union wouldn’t admit Turkey, we should invite Turkey to join Nafta."
Tek kişilik dev gösterinin devamı için buyrunuz:

2) Yumurtayla yatıp yumurtayla kalkıyoruz malum. Yumurtaların atılıp ziyan edilmesine kızan üretici kesimden sonra, onlar için o kadar kuluçkaya yatan tavuklardan da bir açıklama bekler bu halk...

8 Aralık 2010 Çarşamba

çocukluk işte

Bir çocukla oturup vakit geçirmeyeli epey olmuş, ders vermeye başlayınca anlamıştım bunu. Ailede pek yok, etraftakileri de görmezden gelmişim herhalde. Her derste vay be nereden nereye geldik biz ya hey gidi hey diyorum, nostalji yaşıyorum resmen.
Bir de derslerin kendisi var tabii bu durumun yanında. Dersimiz matematik... 1/3 ile 2/3 arasında da bir sayı olabileceğini söyledim bugün 5. sınıfa giden şirin mi şirin kızcağıza. "Bak bu kesri genişletirsen" dedim "arada başka sayılar olduğunu da görürsün, sayı doğrusundan da bakabilirsin veya...". Bana sanki şapkadan tavşan çıkarmışım gibi baktı.
1 ile 2 arasında bile sonsuz sayı olduğunu söylesem mi diye düşünürken o bakışları görünce vazgeçtim. Tuhaf matematik eğitimimizin yoktur dediği her şeyin bir sene sonra vardır olarak görmesine daha var. Daha okuyacağı uzun uzun yıllar var şimdiden okuldan, hayattan soğutmaya gerek yok. Kafası karışmasın, bilmesin mutlu kalsın...

Abileri ablaları gaz manyağı olurken belki de en iyisi bu...