Geçen gün evde Up In the Air'i izledik ailecek. Filmi anlatmak değil niyetim, izlemeyenlerin keyfini kaçırmayalım. Ama filmden geriye bende kalan bir enstantaneden de bahsetmeden geçmeyeyim dedim, filmin ana konusuyla da çok alakalı değil bu yazacaklarım. Düşünün ki her yeri gezmek istiyorsunuz ancak koşullar buna müsait değil haliyle. Filmde bir çift bu duruma yaratıcı bir çözüm getiriyor. Bir fotoğrafınızı yeterince büyütüp kalın kartonlara yapıştırıp gitmek istediğiniz yerlere yakın zamanda gidecek olan tanıdıklarınızın eline tutuşturuyorsunuz. O resminiz, başkalarıyla beraber dolaşıyor ve gidilen yerdeki önemli yerlerin önünde "resminizin fotoğrafı" çekiliyor. Sonunda siz bütün tanıdıklarınızın çektiği fotoğraflar bir araya gelince neredeyse dünyayı gezmiş (Filmdeki versiyonunda Amerika haritası tamamlanıyor) havası yaratıyorsunuz.
Yaratıcı mı yaratıcı. Ama düşündükçe aslında ortaya konan "şey" hem eğlenceli hem de can sıkıcı. Maddi-manevi engeller sonucu aslında yapmak istediklerimizi kartondan vesikalarımızın yapması ve bizim bu tempo içinde kaybolup gitmemiz... Rahat rahat istediği yeri gezebilecek, dünya turuna çıkabilecek koşullara sahip kaç şanslı var ki? Belki de hepimiz en iyi ihtimalle yakın yerleri görüp uzakları resimlerimize tamamlatmaya doğru ilerliyoruz. O resimlerin dört bir yanda çekilmiş fotoğraflarını görünce gülümsememek, eğlenceli bulmamamak elde değil ama bir burukluk da kesin var tamamlanan ya da tamamlanacak haritalarda... Yine de dediğim gibi yaratıcı, 15-20 yıl sonra bu formül hayata geçirilebilir. Hatta giden birine vermeye de gerek yok nasılsa 15-20 yıl sonra çocuklar photoshop kullanmayı bilerek doğmaya başlayacaklar. Birinden isteyiveririz bana bir dünya turu arttırır artık:P
Not: Seyyar Sahne'nin sahneye koyduğu Oğuz Atay'ın romanından uyarlanan Tehlikeli Oyunlar'ı izledim cumartesi akşamı, İTÜ Maçka Kampüsü'nde. Oyuncunun performansı açısından gerçekten görülesi bir oyun, çok beğendim ama mümkünse İTÜ'deki salonda izlemeyin derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder