10 Şubat 2010 Çarşamba

dünya dönüyor sen ne dersen de...

Tek çocuk olduğum ve annemle babamın yakın arkadaşlarının çocukları olmadığı -ya da benden çok büyük oldukları- için yuvaya gidene kadarki tek arkadaşlarım annem babamın yaş ortalaması +30 olan arkadaşlarıydı. Bu nedenledir ki "X Teyze" Y Amca" kavramıyla okula başlayınca tanıştım, annemlerin arkadaşları benim gözümde benim de arkadaşlarım olduklarından teyze-amca gibi sıfatlar yakıştırmadım hiç birine.

Bacak kadar veletken koca koca insanları arkadaş edinmek ilginçti gerçekten. Aman ben sıkılmayayım diye hepsine ayrı ayrı şaklabanlıklar yaptırmışlığım da vardır söylemesi ayıp. Çocukken hiç sıkılmadım bu durumdan, büyüdükçe de zaten aynı ortamda bulunduğumuz zamanlar gitgide azaldı, her normal çocuk gibi okulda yaşıtlarımla takıldım, anne-baba dışarı çıkınca anneannemlerde kaldım ya da evde yalnız kaldım falan filan... Peki neden tüm bu girizgah? Çünkü aradan yıllar geçtikçe o "ilk arkadaşlar" yıllara yenilmeye başladı. Birinin ölüm haberi bu sabah geldi, içim bir cız etti önce, sonra "en azından çekmedi" diye avuttuk kendimizi.

Sonra düşündüm acaba onu en son ne zaman görmüştüm diye... Hatırlayamadığıma göre temiz birkaç yıl olmuş. Tuhaf çünkü ciddi ciddi ilk arkadaşlarımdandı benim. Hatta onların evindeymiş ki bundan aşağı yukarı 20 yıl kadar önce (böyle ağız dolusu 20 deyince depresyona giresim geldi!) kalabalık bir arkadaş grubu muhabbet halindeyken, ben de konu mankeni şeklinde salonun ortasına oturtulmuşken sıkılıp ilk kez ayağa kalkıp hep yaparmış gibi pat pat pat masaya yürümüş ve milleti dumura uğratmışım. Bir de Bebek'te annemlerin neredeyse her hafta gittiği salaş Balıkçı Güneş'te maceralarım geliyor gözümün önüne... Balıktan hiç hazzetmeyen küçük bir çocuğu her hafta balıkçıda tutabilmek için sarfedilen efor, rüşvet olarak verilen dondurmalar ve resmen herkesi parmağımda oynatmam... Bu sahnelerin baş köşesindeydi Yıldız, işlettiği butikten getirdiği cicili bicili yaka iğneleri o gecenin eğlence kaynağı olurdu benim için... Bir diğeri de o balıkçıya ara ara uğrayan fotoğrafçı amcaya onlarla beraber fotoğraf çektirmekti ki görüntü belirene kadar o polaroid fotoğrafı sallamak başlıca eğlencelerimdendi...

Öyle işte... Dünya döndü, yıllar geçti fark etmesek de... Ben büyüdüm, o "ilk arkadaşlarımı" 40 yılda bir görür hale geldim. Yıldız, gökyüzünde bir yıldız olmaya gitti. Polaroid fotoğraf makineleri üretimden kaldırıldı. O salaş balıkçı lüks, kokoş bir "balık restoranı" haline getirildi. O balıkçının yanında iki bina arasında seksek oynadığım taşların üstündeyse artık paparazziler seksek oynuyor...

Dünya dönüyor sen ne dersen de
Yıllar geçiyor fark etmesen de
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder