son günleri özetlemek gerekirse yine sayıklama tarzı şeyler çıkıyor karşımıza.. eh alışmışsınızdır artık herhalde diyorum:)
Önceki hafta bütün hafta boyunca ders çalış, çalış çalış yine çalış, dön dolaş yine paper'a gel şeklinde geçti. cuma günü bu ruh haliyle şalteri indirdim ve ver elini Amsterdam... Ve fakat ilk izlenim: "ee ben yanlış yere geldim sanki, burası Amsterdam değil de uzakdoğu filan olmasın? Uzağa uzağa daha uzağa derken turunculara karışmışız da?!" Olayımız Hollanda'nın Brezilya'yı elemesiydi efem, her taraf turunculara boyandı: Hup Oranje, oh yeah!
Sonra ver elini Rotterdam, bu sefer de Tour de France'ın başı... Trendeki abiler "Kimi tutuyosunuz Tour de France'da?" dediğinde "eee şey bilmem ki.. " diyerek kekelemek, "Lance Armstrong?" dediklerinde "O bırakmamış mıydı?" diyerek iyice cehaleti kanıtlamak... "Niye gidiyorsunuz ki o zaman Rotterdam'a?" ezişi karşısında da "eee biz şey kuzenimi ziyaret edeceeedik, bi karpuz kesip döneceeedik" diye savunmaya geçmek... Dönmüş ama yine bırakıyormuş Armstong da bu arada, bu son yarışıymış meğer... Sonra haliyle onca insanın arasından yer kapma telaşı, fotoğraf-video çekme telaşı... Çektin mi derseniz çektim, gördün mü derseniz göremedim, geçen neydi anlayamadım... Bu sırada tabii ki bir Ebru klasiği olarak ayakların davul olması, şişmesin diye giyilen basınçlı çorapların bacaklara resmen kan oturtması...
Sonra yine Berlin yine paper... Ve şimdi de bir hafta kadar mola.. "Ekinciim"le Özge'yi biraz sonra havaalanından karşılamaca ve 1 haftalık mutlu Berlin turisti moduna geri dönüş...
anlayacağınız Ebru var şimdi koşmak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder