3 Eylül 2010 Cuma

istanbul'da turist olmak

Geçen hafta Erasmus arkadaşlarımdan -ve Prag yol arkadaşlarımdan- Isabelle İstanbul'a geldi. 7 kişilik koccaman bir grup olarak geldiklerinden ve Isabelle'in arkadaşlarıyla dil sorunu yaşadığımızdan sadece bir kez eşlik edebildim onlara. (İngiliz Dili okuyan Fransız'ın bile İngilizce konuşmaması-konuşamaması da ayrıca beni benden aldı. Bizim üniversitelerdeki eğitime fazla mı yükleniyoruz acaba dedirtti, bu da bir kıssadan hisse.) Aralarından birinin dev boy İstanbul rehberinin eşliğinde ve rehberin ait olduğu kişinin o kitaptan öğrendiği kelimelerle Türkçe konuşma hevesiyle bir hafta geçirdiler İstanbul'da...

Isabelle'in treni akşam, diğerlerinin uçak/trenleri erken olduğundan, son gününde bir kez daha ve bu kez yalnız olarak buluştuk Isabelle ile. Anlat bakalım dedim neler yaptınız? Nasıl buldunuz? Beğendiniz mi? Ne yediniz ne içtiniz vs.

Aldığım cevaplarla büyük hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Hayır hepsi çok beğenmişti şehri. Tabii gördükleri kadarına şehir denirse... 1 haftada ne yaptıklarını kısaca özetlemek gerekirse: Ayasofya civarında bir hostelde kaldılar. 3 gece İstiklal'e gitmişler. Bir gün tekne turu yapmışlar ki bence burada geçirdikleri zamanın hakkını veren tek etkinlik o olmuş. Sonracığıma Tam 3 kere Kapalıçarşı'ya gitmişler. Sürekli döner yemişler. 1 kez de Anadolu yakasına geçelim demişler ama vapurdan inip McDonalds'a kadar gidip hamburger yedikten sonra artık kayboluruz diye mi, rehber başka bir şey önermediğinden mi, yapacak bir şey bulamadıklarından (!) mı bilinmez geri dönmüşler. (Vapurda ayaklarını demirlere de dayamamışlardır kesin! hıçk!) Zamanlarının çoğunu da yine Sultanahmet'te geçirmişler! Bu mudur? Ne anladım böyle İstanbul'dan???

Isabelle ile Bebek-Ortaköy yaptık o son gününde. Mini'den dondurma alıp parkta yayıldık. Ortaköy'e geçince ise Isabelle "Ortaköy Camii'ni tekne turunda görüp çok beğenmiştik ama buranın bu kadar güzel bir yer olduğunu bilmiyorduk. Bilsek mutlaka gelirdik." deyip üzüldü diğerleri için. Isabelle orada hayatında ilk kez kumpir ve kokoreç gördü, kafelere ve takı standlarına aşık oldu, midyelerde ve gözlemede gözü kaldı. Rakı içtiniz mi dedim, hiç görmedik ki dedi!!! Hiç balıkçıya gitmediniz mi dedim, mezeler, zeytinyağlılar, rakı ne ararsan orada olur. Yok ucuz diye hep döner yedik dedi. O dedikçe ben saç baş yoldum. Bir balık ekmek de mi gösterilmez bu rehberlerde nedir? Sultanahmet'te kalıp da Galata'ya gitmez mi bu insanlar? Bu mudur turistlerin İstanbul algısı? Ben rehberde bunlar nasıl olmaz deyince "Fransa'da en çok satan gezi rehberi oydu." dedi! Bu kadar kolay yani gel, Sultanahmet'i gör, sadece Sultanahmet'i yaz, sadece döneri yaz, tavsiyeler kısmına "mutlaka tekne turu yapın" ya da "Anadolu yakasına geçmeyi ihmal etmeyin" gibisinden yuvarlak ifadeler salla, bir-iki Türkçe kelime çiziktir al sana turist rehberi!

Neyse ki bir diğer Erasmus insanımız Rocco'nun İstanbul macerası fotoğraflarınan bile belli olarak, kendisini gezdirenlerin İstanbullu olmasından kelli gerçekten İstanbul turu gibi yaşanmış da rahat bir nefes aldım. Yoksa Isabelle ve grubunun gördüğü İstanbul değil. Benim İstanbul'um hiç değil!

1 yorum:

  1. yerli bir rehber olması çok önemli işte, kendi kendine yapabilecekleri çok kısıtlı insanların...

    YanıtlaSil