15 Nisan 2010 Perşembe

Köyümden izlenimler

Tam 15 gün aradan sonra internet ve bol zamanı bir araya getirip gelebildim buraya. Bugün ititbariyle 2 haftadır Berlin'in köyünde yaşıyorum. 2 haftadır kafamda buraya yazmak istediğim o kadar çok şey biriktirdim, evirdim çevirdim, ekledim çıkardım ki bu yazının nereye gideceğini şu an kestiremiyorum tam olarak,. Anlatmak istediklerimin çoğundan vazgeçmeliyim sanırım yoksa saatlerle yazmam gerekebilir. Muhtemelen bu haliyle bile fazlasıya uzun olacak. Artık darısı bundan sonra yaşanacakları düzenli yazabilmenin başına diyerek son 2 haftanın kısa bir özetini geçiyorum.

Köyüm demem abartı değil, kaldığım yer gerçekten bir köy şehre uzaklık ve hayatın durgunluğu bakımından. Öte yandan evler ve yaşayanları açısından bakarsak köy birden Zekeriyaköy'ü andırabilir zira zengin semti burası, yurdun etrafında zilyon tane birbirinden büyük villalar (hatta malikaneler) var. Evde 5 kişiyiz, 1 erkek 4 kızız ve ev arkadaşlarımın hepsi Alman. Yıllardır beraber yaşıyorlarmış, komün hayatı sürüyorlar da denebilir. Karşı daireyle de bayağı sıkı fıkılar, eve girenler çıkanlar, süerkli bir hareket mevcut. Beklediğimden daha sıcaklar ama tabii Alman standartlarında mümkün olduğu kadar. Tek sorunumuz salonumuzun vahşi batı misali tozlar havada-yerde uçuşacak kadar pis olması ama salonda pek takılmayarak bu sorun giderilebiliyor. İlk günler ev bayağı hareketliydi dediğim gibi ama bu hafta okulun açılmasıyla oldukça duruldu ve 2 gündür herkes kendi odasına kapandı. Bkz. tatilde coşan okul vakti ortadan kaybolanlar.

Ortadan kaybolma konusunda epey başarılı olduklarını söyleyebilirim bu ülkenin insanlarının. Tam paskalya arifesinde geldim buraya, ilk gün şaşkınlık, yurda varış, ilk yerleştirildiğim evi beğenmeyip onu değişme telaşı, yer silme telaşı, kayıt telaşı, oradan oraya kağıt götürme koşturması, akşam evdekilerin şamatası ve en sonunda yatak yapma telaşı (o gün toplamda 20-21 saat ayakta kaldım kaıytlara geçsin) derken hiçbir şey anlamadım haliyle. Ama ertesi gün temizlik ve yerleşme bitip de akşamüstüne doğru 4 duvar arasında yalnız kaldığım an gerçekten bir "dank" sesi duyuldu. Yalnızlık, şaşkınlık, ne yapacağını bilememe ve kapanıp ağlama isteği hep birden geldi. Sonra amcamları aramayı akıl ettim, şansıma paskalya nedeniyle kuzenlerin de eve döndüğünü öğrendim. Bunalımları bırakıp elde harita kaybola kaybola gara gidip bilet aldım ve paskalyayı Hamm'da geçirmiş oldum, araya evden uzakta bir ev ortamı sokup alışma süreci de denebilirdi buna. Geri dönünce de vaktim buraya alışmakla ve bizi hiç boş bırakmayan ıvır zıvır evrak işleriyle geçti, ders seçme bunalımı da geldi arkasından. Yavaştan düzene giriyoruz gibi hissediyorum, iyi ki tek başıma değilim diyorum; özlemse giderek artıyor. Burada hep beraber evimizi düşünüp içleniyoruz zaman zaman, sonra da "madem geldik tadını çıkaracağız" diye gaza getirip teselli ediyoruz birbirimizi.

Genel özet bu, biraz sevgili günlük tadında oldu ve tam istediğim gibi olamadı o yüzden ama napalım artık. Ebru'dan tuhaf Almanya saptamalarıyla bitiriyorum:
-Boğaziçi Registration cansın! Sana bundan sonra laf eden karşısında beni bulur! Almanların sistemli oldukları bir mitmiş, gördük öğrendik. Burada tek sistem, sistemin olmaması. Freie Uni isminin verdiği gazla mı bilinmez herkes kafasına göre takılıyor. Bir online ders seçme sistemi var ama kimilerine çalışmıyor, kimilerinin kullanmaması gerekiyor, kimilerinde çalışıyor ama gerekmiyor, kimilerinde ise gerektiği halde çalışmıyor. Benzer bir online sistem daha var, dersi seçiyorsunuz ama aslında seçmiş olmuyorsunuz, derse gidip isminizi listeye yazmanız gerekiyor ama yıl ortasında kafanıza esip "Bıraktım be!!" de diyebiliyorsunuz. Happy hour tadında bir sistem kimin canı nasıl çekerse... Bu sistemde çekenler biziz yalnız...
-Almanların tuhaf uygulamaları var. Mesela evde tuvalet kağıdını kullandıktan sonra küçük parçalara bölerek tuvaletin içine atıyoruz, tuvaletin hemen yanındaki aslanlar gibi çöp kutumuza ise biten tuvalet kağıtlarının koçanları konuyor sadece. Tuvalet kağıdını küçük parçalara bölmemizin nedeni ise kanalizasyonu tıkamasın diye ama madem tıkansın istemiyoruz niye tuvalete atıyoruz bunlar cevapsız sorular...
-Bu çok çok çok başarılı bulduğum saptama esasen Yaprak'a ait, copyright izniyle kullanıyorum. Burada havalar menopozlu. Bir an kapkara oluyor, yağmur yağıyor, 10 dakika sonra güneş açıyor, güneş pek fazla ısıtmıyor ama esen rüzgar sağlam üşütüyor. Haliyle kat kat giyinmek zorunda kalıyor insan ve gün boyu yarım saat arayla "Ayy sıcak mı oldu ne?!" ve "Donduuuum!" gibi cümleleri arka arkaya kuruyor. Sonra Almanlar neden mutsuz, neden suratlar bir karış asık... Menopoz bunlar menopoz...
-Dersin sonunda herkes ellerini yumruk yapıp kapı tıklar gibi tak tak tak masalara vuruyor, hocaya teşekkür amaçlıymış. İlk duyduğumda yerimden sıçrayıp "Amanınn noluyoruz!!!??" dedim ama yavaş yavaş alışıyorum, mahalle baskısı var çünkü sen de vurmak zorunda kalıyorsun.
-Almanların sistemli olmaları dışında temiz olmaları da bir mit. Aslında gayet pisler. Sadece sokakları temizleyecek daha çok görevlileri var ama gelip bizim eve bakarsanız doğal ortamlarında ne kadar pis olabildiklerini görebilirsiniz.
-Pazar günü sokaklar ölüyor resmen. Buranın Nişantaşı'sı olarak tabir edilen yerde bile her yer bomboştu pazar günü. Tamam soğuk olabilir ama bu Berlin'in toptan eve kapanmasına neden olmamalı. Zaten kışın eksilerden yukarı çıkmamış sıcaklık hazır 10-12 civarındayken gezip tozsanıza yahu! Sokağa çıkanlar da ses çıkarmamak için yemin etmiş ayrıca. Sessiz sessiz takılıyorlar, çocuklar ağlamıyor, köpekler bile havlamıyor. Garipler garip...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder