31 Ocak 2011 Pazartesi

çocuklardık...

Dün taa ilkokuldan bir arkadaşım, hatta belki de ilkokuldaki ilk arkadaşım, 1. sınıfın sonundaki doğum günümüzden resimler koymuş Facebook'a. Baktık baktık baktık... Ne desek bilemedik... Ne kadar "içi dolu fıçıcıklar" olduğumuza inanamadık. O günlerin üstünden 15 yıldan fazla bir zaman geçtiğine hayret ettik. Bakakaldık, dilimiz tutuldu vs.

Arada dönmek lazımmış demek o günlere. O günlere olmasa bile o resimlere... Hele de bugün hafiften pazartesi sendromlu bir staj başlangıcı ile birleşince hepsi, o resimler iyice oturdu içime. Bitse de gitsek diyen ben birden bitmesin gitmeyelim hep burada böyle kalalım demeye başladım. Çünkü şarkılar doğru söyler:
"Çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman, ay büyülüydü yakamoz deniz, ardından koştuğumuz sonbaharlar..."
"Ah çocukluğum camdan duvarlarım, portakal çiçeği kokulu heyecanlarım, kuştüyülü düşlerim umutlarım..."

Ve hangi güne gelmiş bak bu karman çorman duygular... El salla el salla...

30 Ocak 2011 Pazar

düşünen mezunlar

Yaklaşan mezuniyetin bunalımı gündemimizden düşmezken geçen gün misafir ağırlama-eski fotoğrafları karıştırma merasiminde babamın mezuniyet sonrası fotoğrafına rastladık. Her jenerasyonun derdi tasası birmiş meğer. Ya da bir arpa yol alamamışız belki o da ihtimal dahilinde.

Neyse efem. Yıl 1970. Babam ve 4 arkadaşı,  dönemin rock gruplarının rüzgarına kapılıp, en havalı (!) pozlarını verip Şekil A'da görünen fotoğrafı çektirir. Ve arkasına not düşerler: "Düşünen Mezunlar"

Bazı şeyler hiç değişmiyor galiba. O zaman steplerde bu tarz bir düşünen mezunlar grubu fotoğrafı çektirmezsem gözüm açık giderim Boğaziçi semalarından, haberiniz olsun ilgililer üstüne alınsın!

24 Ocak 2011 Pazartesi

deney

Bu final sonrası dönemlerde, hele de "mutlu son"a hemen hemen 6 ayımızın kaldığı şu günlerde finallerin ertesi boşluk anında sosyolojik-psikolojik deneyde gibi hissediyorum kendimi. Tuhaf mı? Bence değil...

Kendime bakıp görüyorum ben şu anki ruh halimde, insan önemli değişikliklere doğru giderken;
-her şeyi sermek, kendini yaymak istermiş,
-her şeyi manasızca ertelemeye çalışırmış,
-insanlardan kaçıp duvarlar öresi gelirmiş,
-sonra da ördğü duvarları kırmaktan korkarmış.

Ama en çok da gelen değişimden korkarmış insan.

4 Ocak 2011 Salı

izdivaç

Peşpeşe evlilik, nişan vs haberleri duyup şaşı bak şaşır olduğumuz, izdivaç mevzuunun gündemimizde gittikçe daha geniş yer kapladığı (!) şu zamanlarda annem olaya çok farklı bir yönden yaklaşmayı tercih etti dün.

Yeni 2-3 tane izdivaç programının başlayacağını öğrenmenin hışmıyla odama gelip "Bak bu kadarı yetmemiş x,y ve z de izdivaç programı yapacaklarmış. Vallahi bilemiyorum biz nerede hata yaptık, senin burada yok siyaset yok orta doğu diye sabah 4lere kadar niye gözlerin çıkıyor anlamıyorum ben artık zaten! cık cık cık yazık size!!" dedikten sonra kafasını sallaya sallaya televizyonun başına geri döndü ve arkasında "?!!!" ifadeli bir ben bıraktı.

Sokakta top peşinde koşan oğlunu zorla eve sokup ders çalıştıran, oğlu mühendis olduktan sonra da futbolculara bakıp başını duvarlara vuran ailelerin kız çocukları için aradıkları model bulunmuştur. Erkek topçu-popçu, kız izdivaççı olmasın diye itinayla uğraşılmalıdır, toplu duvara kafa vurma ayini için gelecekten bir gün seçip size haber vereceğim...

3 Ocak 2011 Pazartesi

2010 izlenimleri - 2

Arkası yarın dedikten sonra yarını baya ertelemiş oldum, ama 2010'un hatırı kalmasın bende, yazısını da bitirelim tam olsun.

Ne demiştik, 2010 büyümek olduğu kadar yaşlanmaktı da aynı zamanda. İkinci yarısı hastanelerde, yoğun bakımlarda tekrar hastanelerde ilaçlardı solunumdu, beslenmeydi, yaraydı diyerek geçti. Yaşlanmak nasıl olur çat diye çarptı yüzüme, anneanneciğimin "benim yaşıma gelin anlarsınız" sözünden ne kastettiğini gösterdi bize. Şahsen fazla uzun yaşamak istediğimi sanmıyorum artık, bizim neslin şimdiden ne kadar çürük olduğuna bakarsak ne 90ına gelmiş benimkinden dinç bünyeye sahiplerden olabilirim ne de hastalansam da anneannem gibi dirençli çıkabilirim büyük olasılıkla. Tıp ilerledi masallarını duymak istemiyorum yoğun bakımda tanıştığımız o borularla makinalarla dolu hayatları da istemiyorum. 2010'un bana öğrettiklerinden biri de şu dünyada yeterince yaşayıp demir almak günü gelince zamandan tık diye gitmenin nasıl muhteşem bir şey olduğu sanırım.  Normal uzunlukta, mutluluğu bol hayatlar diliyorum herkese...

Neyse efem. Mecazi yaşlanmamıza gelince... Ruhumuz da yaşlandı 2010'un ikinci yarısında kısmen hastalıklar, kısmen suyumuzu çıkaran dersler kısmen de 6 ay kaldı ne olacak bizden kaygıları yüzünden. Haftada en az 2-3 gece sabahladığımız ve hep bir yere yetişmeye çalışıp tam olmayacak derken ucu ucuna yetişmemiz yıprattı hepimizi. Okul bitse de önümüzü görsek havaları boğdu bizleri. Ve bu tempoda, yılbaşı gecesinden önceki 3 gece üst üste sabahlamış biri olarak yeni yıla evde, sakin, çekirdek aile modunda ve saat 21:30 itibariyle salondaki kanepenin üzerinde kedi moduna geçmek suretiyle televizyon karşısında girdim, ayıp olmasın diye 12'yi edip 1-1:30 gibi yattım uyudum, çok mesudum! Demek ki, uyku biraz uyku bütün istediğim buydu sözleri doğruymuş. Kimse yaşlılık falan demesin içimdeki kediyi keşfettim, hayatı yemek ve uykuya bağladım 3 gündür huzura erdim! Eh hadi bakalım yeni yıldan ilk isteğimi daha ilk saatlerinde aldığıma göre daha büyük isteklerimiz için 2011'e umutla bakabiliriz, iş var bu yılda anladım ben:)

Not: Yalnız televizyon programları çok tırttı bu sene efem olmuyor olmuyor. Paranıza yazık bir film koysanız vallahi daha makbule geçerdi. Yine de yılbaşı gecesine damgasını vuran tv insanı olarak bir yeni yıl klişesi "yeni yılın ilk bebekleri silsilesi"ne farklı bir bakış açısı getiren ve yeni yılın ilk bebeğinin babasına "Bundan önceki çocuğunuz da mı o yılın ilk bebeğiydi?" diye soran muhabiri seçtim. İlk bebeği yakalamak için hastanede bekleme azmi bir tarafa bu soruyu düşünen kafayı kutlar ne içtiyse aynısından isterim! :P